• KAFE RUHUNU YANSIT!
    Cafe masa ve sandalye takımlarımızla müşterilerinize konforlu bir deneyim sunun.
    Modern, rustik veya klasik – tarz ne olursa olsun, bizde var!
    🪑🍰
    #KafeDekoru #MasaSandalyeTakımı #İmalatçıyız
    ☕ KAFE RUHUNU YANSIT! Cafe masa ve sandalye takımlarımızla müşterilerinize konforlu bir deneyim sunun. Modern, rustik veya klasik – tarz ne olursa olsun, bizde var! 🪑🍰 #KafeDekoru #MasaSandalyeTakımı #İmalatçıyız
    Like
    1
    0 Yorum 0 Paylaşım 408 Gösterim 7 0 Favori
  • Lider Karaca Kimdir?

    Lider Karaca, İstanbul’un kültürel zenginliğiyle bilinen Nurtepe semtinde yetişmiş, mahalle dayanışmasının ve samimiyetin hâkim olduğu bir ortamda büyümüştür. Sokak oyunlarının, tanıdık esnafların ve mahalle ilişkilerinin şekillendirdiği bu deneyim, Karaca’nın hem kişisel hem de iş hayatına yön veren temel taşlardan biri olmuştur.

    Bugün Fransa’da yaşayan Lider Karaca, mobilya sektöründe faaliyet gösteren ve üretim gücünü Türkiye’den alan "İmalatçıyız" markasının kurucusudur. Marka, mermer cafe masaları, sandalyeler ve metal masa ayakları alanında uzmanlaşmış; özellikle Fransa’daki lüks restoranlar ve butik kafelere yönelik yüksek kaliteli, estetik ve dayanıklı çözümler sunmaktadır.

    Karaca, geleneksel Türk işçiliğini modern tasarımla birleştiren yenilikçi bir vizyonu benimsemektedir. Detaylara verdiği önem, sağlamlık anlayışı ve müşteri memnuniyetini ön planda tutan yaklaşımıyla, iş ortaklarına güvenilir ve uzun ömürlü ürünler sunmaktadır.
    Lider Karaca Kimdir? Lider Karaca, İstanbul’un kültürel zenginliğiyle bilinen Nurtepe semtinde yetişmiş, mahalle dayanışmasının ve samimiyetin hâkim olduğu bir ortamda büyümüştür. Sokak oyunlarının, tanıdık esnafların ve mahalle ilişkilerinin şekillendirdiği bu deneyim, Karaca’nın hem kişisel hem de iş hayatına yön veren temel taşlardan biri olmuştur. Bugün Fransa’da yaşayan Lider Karaca, mobilya sektöründe faaliyet gösteren ve üretim gücünü Türkiye’den alan "İmalatçıyız" markasının kurucusudur. Marka, mermer cafe masaları, sandalyeler ve metal masa ayakları alanında uzmanlaşmış; özellikle Fransa’daki lüks restoranlar ve butik kafelere yönelik yüksek kaliteli, estetik ve dayanıklı çözümler sunmaktadır. Karaca, geleneksel Türk işçiliğini modern tasarımla birleştiren yenilikçi bir vizyonu benimsemektedir. Detaylara verdiği önem, sağlamlık anlayışı ve müşteri memnuniyetini ön planda tutan yaklaşımıyla, iş ortaklarına güvenilir ve uzun ömürlü ürünler sunmaktadır.
    Like
    1
    0 Yorum 0 Paylaşım 490 Gösterim 0 Favori
  • ‘Kitaplar benim için bir sığınak gibi. Onlarda kaybolmak, dünyanın karmaşasından uzaklaşmak için en iyi yoldur.‘
    ‘Kitaplar benim için bir sığınak gibi. Onlarda kaybolmak, dünyanın karmaşasından uzaklaşmak için en iyi yoldur.‘
    Like
    2
    0 Yorum 0 Paylaşım 459 Gösterim 0 Favori
  • Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
    En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
    -Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
    Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
    Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
    Nerde -gösterdiği vahşetle “Bu: Bir Avrupalı!”
    Dedirir- yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
    Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!

    Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
    Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.
    Yedi iklîmi cihânın duruyor karşına da,
    Ostralya’yla berâber bakıyorsun: Kanada!
    Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
    Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
    Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
    Hani, tâ’ûna da züldür bu rezîl istîlâ!
    Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asîl,
    Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle sefîl,
    Kustu Mehmedçiğin aylarca durup karşısına;
    Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
    Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
    Medeniyyet denilen kahbe, hakîkat, yüzsüz.
    Sonra mel’undaki tahrîbe müvekkel esbâb,
    Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

    Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
    Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
    Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
    Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
    Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam ;
    Atılan her Iağamın yaktığı: Yüzlerce adam.

    Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
    O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer...
    Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
    Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağnak sağnak.
    Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller
    Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller
    Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,
    Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre .
    Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermîler...
    Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!
    Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
    Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat îman?
    Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
    Çünkü te’sîs-i İlâhî o metîn istihkâm.

    Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
    Beşerin azmini tevkîf edemez sun’-i beşer ;
    Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedî serhaddi;
    “O benim sun’-i bedî’im, onu çiğnetme” dedi.
    Âsım’ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
    İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.

    Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
    O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
    Yaralanmış temiz alnından, uzanmış yatıyor;
    Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
    Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
    Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
    Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd’i...
    Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...
    Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
    “Gömelim gel seni târîhe” desem, sığmazsın.
    Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
    Seni ancak ebediyyetler eder istîâb.
    “Bu, taşındır” diyerek Kâ’be’yi diksem başına;
    Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
    Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ nâmıyle,
    Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
    Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
    Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan;
    Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
    Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
    Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
    Gündüzün fecr ile âvîzeni lebrîz etsem;
    Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
    Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.

    Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini,
    Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn’i,
    Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
    Sen ki, İslâm’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
    O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
    Sen ki, rûhunla berâber gezer ecrâmı adın;
    Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât,
    Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...

    Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
    Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.

    Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi? En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi, -Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya- Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! Nerde -gösterdiği vahşetle “Bu: Bir Avrupalı!” Dedirir- yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi! Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer, Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer. Yedi iklîmi cihânın duruyor karşına da, Ostralya’yla berâber bakıyorsun: Kanada! Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk; Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk. Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ... Hani, tâ’ûna da züldür bu rezîl istîlâ! Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asîl, Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle sefîl, Kustu Mehmedçiğin aylarca durup karşısına; Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına. Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz... Medeniyyet denilen kahbe, hakîkat, yüzsüz. Sonra mel’undaki tahrîbe müvekkel esbâb, Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb. Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı; Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı; Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin. Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam ; Atılan her Iağamın yaktığı: Yüzlerce adam. Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer; O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer... Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağnak sağnak. Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere, Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre . Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermîler... Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler! Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat îman? Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm? Çünkü te’sîs-i İlâhî o metîn istihkâm. Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler, Beşerin azmini tevkîf edemez sun’-i beşer ; Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedî serhaddi; “O benim sun’-i bedî’im, onu çiğnetme” dedi. Âsım’ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek: İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek. Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar... O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar, Yaralanmış temiz alnından, uzanmış yatıyor; Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor! Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker! Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd’i... Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi... Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? “Gömelim gel seni târîhe” desem, sığmazsın. Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb... Seni ancak ebediyyetler eder istîâb. “Bu, taşındır” diyerek Kâ’be’yi diksem başına; Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına; Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ nâmıyle, Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle; Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan, Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan; Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına, Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına, Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem; Gündüzün fecr ile âvîzeni lebrîz etsem; Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana... Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana. Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini, Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn’i, Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran... Sen ki, İslâm’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran, O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın; Sen ki, rûhunla berâber gezer ecrâmı adın; Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât, Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât... Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber, Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.
    Love
    2
    0 Yorum 0 Paylaşım 466 Gösterim 0 Favori
  • Eskiden evlilik kutsaldı.
    Şimdi ise masal...
    * Eskiden evlilikler çok kolaydı..!
    Bir yorgan, bir yastık, bir döşek yeterliydi.!
    Şimdi ise evlilik için 3 anahtar şart!
    Ev,
    Araba,
    İş yada işyeri..!
    * Eski evlikler mezara kadar idi..!
    Şimdiki evlilikler ise pazara kadar ki!
    * Eskiden evlilik ucuzdu şimdi ise neredeyse ölüm..!
    Zina suçu işlemek için ölümü göze almak gerekirdi.!
    Şimdi 'Zina serbest',

    * Eskiden evler sadeydi,
    toprak kokulu mutluluklar vardı..!
    Şimdiki evler ise aksesuarlı,
    Beton soğukluğunda huzursuzluklar var!
    * Eskiden iki odalı eve
    4 aile sığardı..!
    ?️Şimdi dört odalı evlere,
    Tek aile sığamıyor..!
    * Eski odalarda,
    Bir paspas bir minder vardı..!
    Şimdiki odalar ise,
    mobilyalardan sanki showroom salonu.!
    Gösteriş ve gurur pazarı..!
    Oturmak bile nasip olmuyor..!
    "Modası geçti" diye,
    sürekli değişim..!
    * Eskiden evler misafirle bereketleniyordu, misafir doluydu..!
    Şimdi ise anne ve babalar bile misafirliğe kabul edilmiyor!
    * Eskiden evin Elektrik Süpürgesi,
    Çamaşır Makinası,
    ?Fırını,
    Bulaşık makinesi
    Evin kadınıydı.!
    Şimdi ise kadın, "evin para getireni" oldu..!
    * Eskiden aileler, çalışmaktan kavgaya fırsat bulamazdı;
    Şimdi ise ebeveynler, oturmaktan, kavga için bahane arıyor.!
    Çünkü sıkılıyor
    beyefendi ve hanımefendiler..!

    Neyse..!
    İnsan oğlu nimetlendikçe azdı, şımardı ve huzursuz oldu..!
    Oysa fakirliğin, kendine has bir imanı ve onuru vardı..!

    Eskiyi özleyen herkese...Selâm!
    Alıntı
    Eskiden evlilik kutsaldı. Şimdi ise masal... * Eskiden evlilikler çok kolaydı..! Bir yorgan, bir yastık, bir döşek yeterliydi.! Şimdi ise evlilik için 3 anahtar şart! Ev, Araba, İş yada işyeri..! * Eski evlikler mezara kadar idi..! Şimdiki evlilikler ise pazara kadar ki! * Eskiden evlilik ucuzdu şimdi ise neredeyse ölüm..! Zina suçu işlemek için ölümü göze almak gerekirdi.! Şimdi 'Zina serbest', * Eskiden evler sadeydi, toprak kokulu mutluluklar vardı..! Şimdiki evler ise aksesuarlı, Beton soğukluğunda huzursuzluklar var! * Eskiden iki odalı eve 4 aile sığardı..! ?️Şimdi dört odalı evlere, Tek aile sığamıyor..! * Eski odalarda, Bir paspas bir minder vardı..! Şimdiki odalar ise, mobilyalardan sanki showroom salonu.! Gösteriş ve gurur pazarı..! Oturmak bile nasip olmuyor..! "Modası geçti" diye, sürekli değişim..! * Eskiden evler misafirle bereketleniyordu, misafir doluydu..! Şimdi ise anne ve babalar bile misafirliğe kabul edilmiyor! * Eskiden evin Elektrik Süpürgesi, Çamaşır Makinası, ?Fırını, Bulaşık makinesi Evin kadınıydı.! Şimdi ise kadın, "evin para getireni" oldu..! * Eskiden aileler, çalışmaktan kavgaya fırsat bulamazdı; Şimdi ise ebeveynler, oturmaktan, kavga için bahane arıyor.! Çünkü sıkılıyor beyefendi ve hanımefendiler..! Neyse..! İnsan oğlu nimetlendikçe azdı, şımardı ve huzursuz oldu..! Oysa fakirliğin, kendine has bir imanı ve onuru vardı..! Eskiyi özleyen herkese...Selâm! Alıntı
    Like
    3
    0 Yorum 0 Paylaşım 905 Gösterim 0 Favori


  • Gönül Dağı'nın yeni sezon çekimleri başladı. Sevilen dizi, yeni sezonuyla Eylül ayında TRT 1'de izleyicilerle buluşacak. Dizinin beşinci sezonu, yine sürprizlerle dolu hikayesi ve güçlü oyuncu kadrosuyla ekranlara gelecek.




    Gönül Dağı, heyecanla tamamlanan dördüncü sezonunun ardından yeni sezon çekimlerine başladı. TRT 1 ekranlarının sevilen dizisi, Eylül ayında yayınlanacak olan beşinci sezonuyla izleyicilere sürprizlerle dolu bir dönem sunmaya hazırlanıyor. Dizi, Eskişehir Sivrihisar'da çekilen yeni bölümleriyle, her cumartesi akşamı yediden yetmişe izleyicinin buluştuğu ekranların vazgeçilmezi olmayı sürdürecek.

    Gönül Dağı'nın beşinci sezonu sürprizlerle dolu

    Yeni sezonda, Gedelli kasabasında yaşanacak olaylar izleyicileri yine ekran başına kilitleyecek. Kasabaya katılacak yeni karakterler ve hikayeler, dizinin samimi atmosferini koruyarak izleyicilere duygusal ve eğlenceli anlar yaşatacak. Gönül Dağı, cumartesi akşamları izleyicileriyle buluşarak bozkırın sıcak hikayelerini ekrana taşımaya devam edecek.

    Bozkırın efsane hikayeleri yeniden hayat buluyor

    Gönül Dağı, beşinci sezonda da Anadolu'nun bozkır topraklarında geçen hikayeleri anlatmaya devam ediyor. Üç kuzenin hayallerini gerçekleştirmek için verdiği mücadele, yaşadıkları aşklar ve acılarla dolu bir sezon sizleri bekliyor. Bu masalsı hikaye, izleyicilere unutulmaz aşkların ve yıllarca süregelen efsanelerin büyülü dünyasını sunarken, üç kuzen ve ailelerinin hayatlarıyla birlikte Anadolu'nun özünden gelen değerleri de ekrana taşıyor.

    Gençlere ilham veren bir senaryo ile geri dönüyor

    Gönül Dağı, yalnızca eğlendirmekle kalmıyor, aynı zamanda genç izleyicileri girişimciliğe teşvik ediyor. Gönül Dağı, sevgi, saygı ve hoşgörü temalarıyla örülü senaryosuyla yeni sezonda da izleyicileri hem duygulandırmaya hem de motive etmeye devam edecek. Bu sezon da dizi, sosyal sorunlara dikkat çekerek, gençlere rehberlik etmeyi sürdürecek.

    Gönül Dağı dizisine büyük ilgi

    Gönül Dağı'nın yönetmenliğini Yahya Samancı üstlenirken dizinin senaryosu Ali Asaf Elmas ve Teoman Gök tarafından kaleme alınıyor. Başrollerde Berk Atan, Semih Ertürk ve Cihat Süvarioğlu yer alırken, geniş oyuncu kadrosunda Nazlı Pınar Kaya, Hazal Çağlar, Ege Aydan gibi isimler bulunuyor. Yapımcılığını Ferhat Eşsiz'in üstlendiği bu güçlü kadro, dizinin başarısında büyük pay sahibi olarak dikkat çekiyor
    Gönül Dağı'nın yeni sezon çekimleri başladı. Sevilen dizi, yeni sezonuyla Eylül ayında TRT 1'de izleyicilerle buluşacak. Dizinin beşinci sezonu, yine sürprizlerle dolu hikayesi ve güçlü oyuncu kadrosuyla ekranlara gelecek. Gönül Dağı, heyecanla tamamlanan dördüncü sezonunun ardından yeni sezon çekimlerine başladı. TRT 1 ekranlarının sevilen dizisi, Eylül ayında yayınlanacak olan beşinci sezonuyla izleyicilere sürprizlerle dolu bir dönem sunmaya hazırlanıyor. Dizi, Eskişehir Sivrihisar'da çekilen yeni bölümleriyle, her cumartesi akşamı yediden yetmişe izleyicinin buluştuğu ekranların vazgeçilmezi olmayı sürdürecek. Gönül Dağı'nın beşinci sezonu sürprizlerle dolu Yeni sezonda, Gedelli kasabasında yaşanacak olaylar izleyicileri yine ekran başına kilitleyecek. Kasabaya katılacak yeni karakterler ve hikayeler, dizinin samimi atmosferini koruyarak izleyicilere duygusal ve eğlenceli anlar yaşatacak. Gönül Dağı, cumartesi akşamları izleyicileriyle buluşarak bozkırın sıcak hikayelerini ekrana taşımaya devam edecek. Bozkırın efsane hikayeleri yeniden hayat buluyor Gönül Dağı, beşinci sezonda da Anadolu'nun bozkır topraklarında geçen hikayeleri anlatmaya devam ediyor. Üç kuzenin hayallerini gerçekleştirmek için verdiği mücadele, yaşadıkları aşklar ve acılarla dolu bir sezon sizleri bekliyor. Bu masalsı hikaye, izleyicilere unutulmaz aşkların ve yıllarca süregelen efsanelerin büyülü dünyasını sunarken, üç kuzen ve ailelerinin hayatlarıyla birlikte Anadolu'nun özünden gelen değerleri de ekrana taşıyor. Gençlere ilham veren bir senaryo ile geri dönüyor Gönül Dağı, yalnızca eğlendirmekle kalmıyor, aynı zamanda genç izleyicileri girişimciliğe teşvik ediyor. Gönül Dağı, sevgi, saygı ve hoşgörü temalarıyla örülü senaryosuyla yeni sezonda da izleyicileri hem duygulandırmaya hem de motive etmeye devam edecek. Bu sezon da dizi, sosyal sorunlara dikkat çekerek, gençlere rehberlik etmeyi sürdürecek. Gönül Dağı dizisine büyük ilgi Gönül Dağı'nın yönetmenliğini Yahya Samancı üstlenirken dizinin senaryosu Ali Asaf Elmas ve Teoman Gök tarafından kaleme alınıyor. Başrollerde Berk Atan, Semih Ertürk ve Cihat Süvarioğlu yer alırken, geniş oyuncu kadrosunda Nazlı Pınar Kaya, Hazal Çağlar, Ege Aydan gibi isimler bulunuyor. Yapımcılığını Ferhat Eşsiz'in üstlendiği bu güçlü kadro, dizinin başarısında büyük pay sahibi olarak dikkat çekiyor
    Like
    2
    0 Yorum 0 Paylaşım 2K Gösterim 0 Favori
  • “Bir kitap okuyan insan, bir başka insanı tanımasa da, okudukları kitap sayesinde o insan hakkında bir şeyler öğrenmiş olur.”
    “Bir kitap okuyan insan, bir başka insanı tanımasa da, okudukları kitap sayesinde o insan hakkında bir şeyler öğrenmiş olur.”
    0 Yorum 0 Paylaşım 290 Gösterim 0 Favori
  • Eğer belki bir gün ölmeyeceğinizden o kadar emin olmasaydınız, bugün ne yapardınız?
    Eğer belki bir gün ölmeyeceğinizden o kadar emin olmasaydınız, bugün ne yapardınız?
    Like
    1
    0 Yorum 0 Paylaşım 286 Gösterim 0 Favori
  • Huawei Kirin 9000C, masaüstü bilgisayarlarda Intel Alder Lake çiplerinin yerini alıyor
    Huawei Kirin 9000C, masaüstü bilgisayarlarda Intel Alder Lake çiplerinin yerini alıyor
    TEKNOBLOG.COM
    Huawei Kirin 9000C, masaüstü bilgisayarlarda Intel Alder Lake çiplerinin yerini alıyor
    Huawei Kirin 9000C, masaüstü bilgisayarlarda Intel Alder Lake çiplerinin yerini alıyor
    Like
    1
    0 Yorum 0 Paylaşım 380 Gösterim 0 Favori
  • Mac için ChatGPT Masaüstü Uygulaması Duyuruldu
    Mac için ChatGPT Masaüstü Uygulaması Duyuruldu
    TECHNOPAT.NET
    Mac için ChatGPT Masaüstü Uygulaması Duyuruldu
    Mac için ChatGPT Masaüstü Uygulaması Duyuruldu
    Like
    2
    0 Yorum 0 Paylaşım 394 Gösterim 0 Favori
Arama Sonuçları