Bir doktor olarak Komada insanların hiçbir şey duymadığına dair iddiaya girebilirdim, tıp bilimi bunu söylemezdi. Belki de içinde bulunduğum şu durumu gözlerimi açtığımda hatırlamam bile ama şu an her yer çok karanlık. Issız, bucaksız bir karanlık. Sadece sesler doluyor kulaklarıma bir uğultu gibi, kimin, ya da neyin sesi olduğunu bile anlayamıyorum... Ses kulaklarımda artık bir anlam kazanabildiğinde anlıyorum uyanmak üzere olduğumu, ölmemiş miydim ben ?" 

"Siz beni çıldırtmaya mı çalışıyorsunuz ya!" diye bağırıyor Veysel. Boğazı yırtılıyor sanki bağırmaktan çok sinirli. "Ölürüm de izin vermem buna. Bunun için önce benim cesedimi çiğnemeniz lazım!" diyor. 

"Kocanızın fişini çekmemiz gerek ne demek ya? " diyor Elif de . Fiş mi ? makineye mi bağlandım ben? ne zaman? ne zamandır uyuyordum. 

"Kocanız 6 aydır komada Elif Hanım. Bakın prosedür böyle."

"Siktirtmeyin prosedürünüzü bana !" diyor Veysel sinirle. "Bu hastaneyi yakarım! dokunamazsınız abime! Onu öldürmenize izin vermeyeceğim."

"Kardeşim benim için böyle çabalarken. 6 ay boyunca bir yatakta uyuyan abisini beklerken ben onun için ne yaptım?" diye düşündüm o an. Bir şeyler değişmeli.. Bu hayat bana boşuna verilmemiş olmalı, bu benim kardeşimle 2. şansım. 1.sini heba ettim, bunu heba edemem. 

"Bu kararın size kalacağını sanmıyorum Veysel Bey, Elif Hanım." dedi kendini beğenmiş bir ses. "Kenan Bey bir yaşam belirtisi göstermezse yapmak zorundayız" dedi. Sonrasında bir kapı kapama sesi duyulmuştu. Sonrası tam bir kaostu. 

"Dur ama dur!" dedi Veysel sinirle. "Soracağım ben sana, hele sen bir uyan da " dedi sinirle. Bana mı diyor? diye düşünsem de bana dediği de açıktı nihayetinde.

"Doktor adamsın, senin ne işin olur protein tozuyla! aptal mısın sen be adam!" dedi sinirle. Haklıydı da. Ne işim vardı gerçekten protein tozuyla? Neden mahvettim hayatımı, neden hatalarım boyumu geçti? neden durduramadım neden önüne geçemedim olanların, neden göremedim?"

"Sen..." dedi kendini tuttuğu belliydi. "Sen hep böyleydin zaten" dedi sonra. "Sen hep en kolay yolu seçerdin, hep kaçmayı, hep uğraşmamayı.." dedi ağlamaya başlamadan hemen önce. 

"Şimdi de ölmeyi mi seçeceksin yani?  her zamanki gibi korkaklık mı edeceksin?" dedi bir yandan ağlaması şiddetleniyordu. İçim acımıştı sesini dahi duyduğumda. Gözlerimi açmak istedim, ama başaramadım. Öyle yorgun, öyle güçsüz hissediyordum ki kendimi.

"Veysel." dedi Elif sesi titrekti. Ağlamaktan olduğu besbelliydi. 

"Yapma böyle. Bak şu an abinin senin öfkene değil, sevgine ihtiyacı var. Ben biliyorum. O orada. Ölmedi o " dedi Elif de hıçkırıklarının esiri olurken. 

"Uyan artık ne olur uyan" dedi yanaklarımdan öperken. O tatlı sıcaklık sarıveriyordu vücudumu huzuruyla. Ama çok ağırdı bedenim. çok ağırdı ruhum. Çok ağırdı hatalarım ve en büyük pişmanlıklarım. Sanki tonlarca yük binmişti omuzuma. Sanki ben sonsuza kadar hu karanlıkta kapana kısılacak gibiydim..

"Abii." dedi Veysel. Sesinde öncekine nazaran öfkeye dair bir şey yoktu aksine, öyle yumuşaktı ki sanki uyurken söylenenbir ninni gibi dokunuyordu kulağıma.

"Hadi uyan, telafi edelim her şeyi. Bütün korkuları , bütün kaybettiklerimizi bir kenara bırakalım abim." dedi ben neremi öptüğünü anlayamasam da o tatlı sıcaklığı hissederken.

"Hadi aç gözlerini.. Bak Elif burda. Yengem burda. Benim için değilse bile, Elif için dön artık abi. " dedi tekrar o talı sıcaklığı hissettiğimde. 

"Sen o gözlerini açıp bana bakana kadar bırakmayacağım elini. Hep öpeceğim böyle." dedi küçük çocuklar gibi. 

"Hadi abi, boşverelim her şeyi. Abi- Kardeş yepyeni, tertemiz bir hayata başlayalım. Yeniden doğalım abi, sen uyan, biz yeniden büyüyelim, birlikte büyüyelim." dedi Veysel. 

Hissettiğim o duyguyu nasıl tarif edebilirim bilmiyorum ama o tonlarca yükün hafiflediğini hissettim . bakmak istedim kardeşimin masmavi gözlerine. Özür dilemek istedim ondan . "Affet beni" demek istedim. elini tutmak istedim. En azından ufacık da olsa bir işaret verebilmek istedim. "Ben buradayım" demek istedim

Beyaz bir ışık hüzmesi doldu gözlerime önce, yandı gözlerim, uyanmış mıydım ? 

"Allah'ım sana şükürler olsun!" dediğini duydum Elif'in neşeyle. "Abi, Abim" diye yavaşca seslenerek beni uyandırmaya çalışan kardeşimi de duyuyordum. Kendimi biraz daha toplanmış hissettiğimde açtım tekrar gözlerimi. İkisi de parlayan gözlerle bakıyordu bana. 

Konuşmaya çalıştım, ama gücüm yoktu henüz o kadar. Odaya girip çıkan doktorlar hatırlıyorum hayal meyal. Elifimin şevkatli ellerini, Veysel'in gözlerini kırpmadan , bir şahinmiş gibi beni izleyişini de hatırlıyorum. Gözlerinden dolup taşan korkuyu. 

"İyiyim" demek istiyorum. ama çıkmıyor sesim. Söylemişim gibi geliyor oysa, ne bildiysem ne öğrendiysem hepsi sıfırlanmış gibi sanki, bir telefonu fabrika ayarlarına döndürmek gibi... Yeniden doğmak gibi..

"Doktorum ben, neden anlamıyorum şu an bana neler olduğunu" diyorum kendi kendime. Yorgunluğum, tükenmişliğim gösteriyor kendini sonra , çaresizliğim. Bunca zaman kaçarak kurtulabileceğimi sandığım ne varsa hepsi çullanıveriyor üstüme. "Sorgulama" diyorlar. "Bu sefer sorgulama, çünkü sorgulasan bile cevabı bulamazsın.

" Ben Hallederim" diyor kardeşim cesurca, yeniden bir cesaretle aralıyorum gözlerimi. Elif, benim bahar kokulu sevgilim saçlarımı okşuyor öpüyor beni.Kardeşim dikkatle iğneyi batırıyor koluma... Ben.. Neden bir şey hissetmedim?

"Abi?" diyor Veysel ona baktığımı görünce gülümseyerek. "İyisin değil mi ?" diyor, bir cevap bekliyor benden. peki ya ben. neden tek kelime edemiyorum?

"Tamam, yorma kendini, dinlen biraz" diyor Veysel yavaşca elimi kavrayarak. 

"Ben, yanında kalayım mı ?" dedi Veysel.

"Gitmemi istersen giderim." dedi sesi titrerken. 

"Kal yanımda" demek istedim. Sesim ulaşmadı dudaklarıma. Dışarı çıkan ses bir domuzun hırıltısı gibi anlamsız bir sesti.

"Şöyle yapalım" dedi Veysel bir çözüm önerisi sunmuştu hemen. 

"Eğer Kalmamı istersen göz kırp, istemezsen kırpma" dedi Veysel. Bunu yapabilirdim değil mi ? Gözlerimi kırptım . Tekrar gözlerimi açtığımda ellerimi sürekli öpen bir Veysel vardı karşımda. 

Kapı açıldığında ikisi de o tarafa döndü. Ben ise yorgunluğun yüküyle gözlerimi kapatsam da etrafımdaki sesler hâla netti. 

"Kenan Bey'in test sonuçları temiz" dedi doktor sakince. "Ama biliyorsunuz, Kenan Bey Beyin kanaması geçirdi, ve 6 ay boyunca komadaydı, yani beyin kanamasının Kenan Bey üzerinde herhangi bir hasara neden olup olmadığını söylemek için çok erken .. Biraz kendini topladıktan sonra daha detaylı bir tetkik yapabiliriz."

"Beyin kanaması mı geçirdim ben?" dedim - içimden tabii- 

Doktorun çıktığını anlayabiliyordum kapının kapanma sesinden. 

"Sen bakma onlara" dedi Elif. "Onlar tanımıyorlar seni, bilmiyorlar." dedi yavaşça alnıma bir öpücük kondururken.  

"Hiçbir şey olmayacak sana, iyi olacaksın." dedi saçlarımı okşuyordu bir yandan da.

"Hiç!" dedi Veysel yandan, ve ben kardeşimin yüzünü her gördüğümde içimdeki o pişmanlığın harladığı ateş yanmaya devam ediyordu. 

Bugün Yeniden doğdum, ama yeni ben, yeni hayatım ve yeni yollarım beni nereye götürür bilemiyorum. Bildiğim tek bir şey var. Artık kaçmayacağım. Artık korkmayacağım, Neden korktuğumu bile bilememişim bunca zaman, söyleyememişim kendime. Ama şimdi görüyorum. 

Kendimden korkmuşum ben, hata yapmaktan korkmuşum, kendimi görmekten, tanımaktan, anlamaktan korkmuşum. Ben var olmaktan korkup yok olmuşum meğer.. Bu yeni hayatımda var olabilecei miyim ? bilmiyorum. Ama artık bundan korkmak istemiyorum...