Kenan nedenini bilmese de acımıştı kadına. "Ben doktorum teyzecim, ne vardı söyle bana. " dedi. Yüzüne baktığında onun da hastanedeki çocuk gibi mavi gözleri olduğunu gördü. Aklına gelen düşünceyle afallasa da belli etmedi , böyle bir şey ancak filmlerde olurdu. Kadın ve Kenan arabaya binip bir evin kapısına gelmişlerdi. Mahalleli de arkalarından kapının önünde sıralanmıştı. 

 

Kenan eve girdiğinde yatakta boylu boyunca uzanan Veysel'i görmüştü. Yüzü hastanedekinden çok daha beyaz dudakları da henüz morarmaya başlamıştı. Kenan nefesinin kesildiğini hissetmişti. Yüzlerce hastası olmuştu, kimini kurtarmış kimini kurtaramamıştı. Ama hiçbirinde böyle hissetmemişti. Hislerini tarif edemiyordu. Sadece nefes alamadığını hissediyordu. Kendini sakinleştirmesi uzun sürmemişti, yine içinde bir sıkışma hissetse de karşısındaki hastaya müdahale etmesi gerektiğini biliyordu. yanına gittiğinde ilk yaptığı şey nabzına bakmaktı. Nabzı normalin biraz altındaydı, ama bu sorun teşkil etmiyordu. 

 

"Ateşi var. Derece var mı ? "

 

Cemile bir şey demeden koşarak odadan çıktı. Çok geçmeden elinde dereceyle gelmişti. Kenan Cemile'nin eski tip bir dereceyle geleceğini düşünmüştü, ama bu hastanelerde kullanılan uzaktan ölçüm yapılan derecelerdendi. Ve fiyat olarak da biraz pahalıydı.  Cemile de böyle düşündüğünü anlayacak oldu ki "Hastaneden verdiler. En iyisi buymuş." dedi. Kenan dereceyi Veysel'in alnına tuttuğunda kırmızı yanacağını biliyordu ama bu kadar yüksek bir değer çıkacağını düşünmemişti. 

 

"42 , Havale geçirecek." dedi ve hiç düşünmeden Veyseli kucakladı. "Banyo ne tarafta ?" 

Cemile önden banyonun kapısını açtı. Kenan Veyselle banyoya girerken "Biriniz ambulansı arasın, hemen hastaneye götürmemiz gerekecek." 

 

Veysel'i oradaki tabureye oturttuktan sonra kendisi de tabureden düşmemesi için destek veriyordu. "Boşalt suyu kafasından aşağı!" dedi Cemileye dönüp.

Cemile tam dediğini yapacakken "Su soğuk  değil mi ? " dedi Cemilenin elindeki leğeni göstererek. "Evet soğuk." dedi Cemile. Ağlamaktan zar zor konuşuyordu. " Dök" 

 

Toplamda 3 kova su dökmüşlerdi ateşinin normal seviyelere gelmesi için. Banyodan çıktıklarında Kenan etrafa bakındı. "Gelmedi mi ambulans ?" 

"Yol kapalıymış, kaza olmuş." dedi Taner telaşla.

 

"Allah kahretsin!" diye bağırıvermişti Kenan. Neden bu kadar yükseldiğine kendi de bir anlam verememişti. 

 

"Nasıl götüreceğiz Hastaneye Veyseli " dedi Ramazan. 

 

Kenan düşünüyordu, ve sonunda aklına bir fikir gelmişti. Gerçi bu fikir tamamen hastanede veysele ateş düşürücü bir serum takmaktan başka bir müdahalede bulunamamalarından kaynaklıydı. 

 

"Kasabada eczane vardı değil mi ? Geçerken görmüştüm." 

 

"Var evet" dedi Taner. Kenan televizyonun yanındaki kağıt ve kalemi alıp bir ilaç ismi yazıp tanere verdi. "Bu ilacı alın" dedi. Cemile de anlamaz bakışlarla Kenana bakıyor, ne yapacağını kestirmeye çalışıyordu. "Veysel Bey'in üstünü değiştirin de yatağa yatıralım dedi. Bir Kolunda Döndü, Bir Kolunda Cemile odaya girmişlerdi. Kenan da kendini kapının dışına atmıştı hemen . Neydi bu şimdi ? neden böyle oluyordu ki ? kendi kendine söylendi. "Kendine gel Kenan! bu insanları tanımıyorsun" 

 

Yaklaşık 5 ya da 10 dakika sonra Taner ve Ramazan ellerinde poşetle geliyordu. Kenan poşeti alıp tekrar içeriye girmiş ve Dikkatlice Veysel'e serum takmıştı. Herkes meraklı gözlerle ona bakıyordu. 

 

"Yarım saat sonra kendine gelir" dedi Kenan. Birden birinin ona sarıldığını hissetti baktığında bu kişinin Cemile olduğunu gördü. 

 

"Allah razı olsun abi, Allah razı olsun. Kurtardın Veyselimi. "

 

"Ben görevimi yaptım." dedi herkesin teşekkürünü aldıktan sonra çıkmak için kapıya yönelmişti ki Cemile yeniden atıldı. 

 

"Gitmeseniz doktor bey. Yani.. Ya yine aynı olursa" dedi iki gözü iki çeşme. Kenan gülümseyerek cevap vermişti . "Bir şey olmaz merak etmeyin, Yol açılır açılmaz hastaneye gitmenizi öneririm. Evde yapılacak pek bir şey kalmamış "dedi birden herkes şok içinde kalmıştı, Ne dediğini anlamaya çalışıyorlardı. 

 

"Nasıl yani, anlamadım " dedi Cemile. diğerleri bir şey diyememişti. Kenan yine aynı soğuk ses tonuyla cevap verdi. "Kocanız ölmek üzere demeye çalışıyorum hanımefendi" dedi ve cevap dahi beklemeden ordan uzaklaştı. Arabasına binerken yine kendi kendine söylendiğini fark etmişti. "Neden öyle dedim ki ? Noluyor bana be. Ben hiçbir hasta yakınıyla böyle konuşmadım doktorluk hayatım boyunca." 

 

Lojmanın önüne geldiğinde durdu, bugün yorucu bir gün olmuştu. kendini yatağa atmaktan başka bir şey düşünemiyordu şu an. ya da o öyle olduğunu düşünmüştü. Neyi neden yaptığını kestiremiyordu bu kasabaya geldiğinden beri. Henüz kararmaya başlayan gökyüzüne baktı. İçi sıkışıyordu, rahatsız hissediyordu. Anlamıştı, içeri girse dahi duramayacaktı. Arabaya atladı, gaza bastı.. Nereye gittiğinin bir önemi yoktu, sadece gitmek istemişti. yollar daha karanlıktı kasabaya  göre . Tek tük sokak lambası vardı etrafta.  son anda gördüğü silüetle frene bastı Kenan. Hemen arabadan indi. Yaşlı adam elindeki bastonuyla ona doğru yavaşca geldi. Kenan özür dileyecek olduysa da adam ondan önce davranmıştı.

 

" Hayırdır delikanlı, ne bu acele ?" 

"Şeyy," Kenan verecek bir cevap bulmaya çalıştı, bunu kendisi de bilmiyordu ki." bu sefer adam tekrar başka bir soru yöneltti. 

"Birinden mi kaçıyorsun?" Kenan hemen itiraz etmişti " Hayır tabiki." 

"Kendinden kaçıyorsun o zaman, o daha kötüdür." dedi adam ses tonu babacandı. Kenan duyduğu bu cümle karşısında afallamıştı. 

 

"Ben Abdullah. Ciritçi Abdullah da derler" dedi adam sevecen bir şekilde elini uzatarak. Kenan karşılık verdi. "Kenan bende . Doktor Kenan." Adam gülümsedi, daha sonra devam etti . "Gel, misafir edeyim seni, bir çayımı çorbamı iç doktor."  Kenan reddetmek istese de yapamamıştı..

 

Lojmana geri döndüğünde kendini yatağa atmıştı direk. Bugün ne acaip bir gündü ya diye düşündü önce, sonra onu evine davet eden Ciritçi Abdullah'ın dediklerini düşündü. "İnsan herkesten kaçar, herkesten uzaklaşır da kendinden uzaklaşamaz" demişti. "Ne kadar kaçarsan o kadar karanlığa düşersin" demişti. "O karanlığa düşmeyegör, düşersen seni tüketir, önce seni, sonra vicdanını, sonra da insanlığını " demişti. 

 

Gözüne uyku girmemişti Kenan'ın o gece. Sabah erkenden kalkıp hastaneye gitmişti. Odasına girip askıda duran önlüğünü giymiş, steteskop'u boynuna asmış ve masasına oturmuştu ki Elif bir hiddetle kapıyı dahi çalmadan içeri dalmıştı. 

 

"Ne oluyor acaba Elif Hanım?" 

 

"Ne mi oluyor? sen nasıl bir insansın ya " dedi Elif bağırıyordu.

 

"Senin arkadaşın yok karşında, bana bağıramazsın Elif Hemşire" dedi bilerek ama Elif'in geri gelmeye niyeti yoktu .

 

"Seninle değil arkadaş, meslektaş olmaktan bile tiksiniyorum ben be.. " dedi Kenan tam karşılık verecekken devam etti 

Elif 

 

"Sen o insanlara nasıl ruhsuz ruhsuz "Oğlunuz ölecek" diyebilirsin ya . "

 

"Yalan mı ? "

 

"Sen nasıl doktorsun be !" Elif her cümlesinde daha çok bağırıyordu.

 

"Adam ölüyor, ve o ilaç olmadan ne yaparsak yapalım bir işe yaramayacak." dedi Kenan da bağırıyordu. 

 

Elif aralarındaki mesafeyi kapatıp Neredeyse dibine gelmişti Kenan'ın. Sesi normal bir biçimde çıkmıştı bu sefer. Ama sesinden oluk oluk tiksinme duygusu sezmişti Kenan. 

 

"Sizin geldiğiniz yerde insanların canının bir kıymeti yok belli ki DOKTOR bey. Ama burda var. Biz burada hiçbir şekilde vazgeçmeyiz, sonuna kadar savaşırız. Çünkü kaybetmeyi bilmeyen insana ölüm kolay gelir Kenan Bey. "

 

Elif kapıdan çıkarken Kenan'ın yüzünde hüzünlü bir tebessüm belirmişti. "kaybetmeyi bilmeyen insana ölüm kolay gelir" demişti. Bu hayata kaybederek başlamıştı Kenan. Yalnızlıkla başlamıştı, Kimsesizlikle başlamıştı. Uzun uzun baktı aynı noktaya. İçten içe farkındaydı ama , onu bırakıp giden ailesine öfkeliydi. Çok öfkeliydi, Öfkesi kalbini acıtıyordu. Canı yanıyordu, o da hiç düşünmeden başkalarının canını yakıyordu. Aslında hiç böyle bir insan da değildi. Kafasında yankılanan cümleyle gözlerini sımsıkı yumdu. "O karanlığa düşmeyegör, düşersen seni tüketir, önce seni, sonra vicdanını, sonra da insanlığını " gerçekten vicdansız bir insan mı olacaktı. Daha şimdiden başlamıştı, hiç olmadığı biri gibi davranmaya.

 

"Kendine gel" dedi kendini telkin edercesine. "Sen bu değilsin, kendine gel" 

 

kendini topladığında masasına oturup telefondan bir numarayı tuşlamıştı. Telefonun açılmasını beklerken sanki bir asır geçmiş gibi hissetmişti. 

 

Telefon açıldığında ufak bir hal hatır sorma faslından sonra Kenan lafa girdi. 

 

"Hocam benim size danışmak istediğim bir konu var." 

 

"Nedir ?"

 

"Bir hastam var , Yaklaşık bir yıl önce Kemik kanseri teşhisi koyulmuş. Yurtdışından özel getirilen bir ilaç kullanması gerekiyor, ancak ailenin durumu yok. " 

 

"Yani? benden tam olarak ne istediğini anlayamadım."

 

"Hastalığı çok çabuk ilerliyor. Yani en azından biraz zaman kazandırabileceğimiz bir tedavi yöntemi olsaydı. Aile ilacı alana kadar en azından.." Kenan kurduğu cümleye şasırarak göz devirdi. Resmen kelimeleri seçerken kendisiyle çelişiyordu.

 

"Yani, hastanın sonuçlarını görmeden bir şey diyemem. Sen bana mail olarak sonuçları gönder, bakıp ona göre bir yol çizeriz. "

 

"Peki Hocam, gönderiyorum hemen" 

 

"Hastanın adı neydi? "

 

"Veysel. Veysel Kaya "