Varlığım mı yoksa yokluğum mu daha değerliydi benim? Bir hastane yatağında öylece başımı hareket ettirebildiğimde bundan başka bir şey düşünemez olmuştum. Var mı olmalıydım, yoksa olmamalı mıydım aslında. İki yanımda iki sandalye birinin tepesinde hayatımı paylaştığım kadın, diğerinin tepesinde  biricik kardeşim. İkisinin de kollarında koca koca tıp kitapları. Onlar da anlam verememiş benim halime. İkisi de bir çare aramaya çalışırken yorgun düşmüş... Sahi.. değer miyim ben bunca çabaya, neden hâla benim için çabalıyorlar ki, onlara bencilliğimden başka ne verebildim ki ben. İşimden, şöhretimden bir şey eksilir diye kalplerini kırmaktan, onları yok saymaktan başka ne yaptım ki. - aslında sağlıklıyken bunu yaptığımı anlamamış olsam da şimdi her şey daha netti kafamda.. Kendimi görme fırsatım vardı artık. Kendimden utanacağım bol bol zamanım.

 

Sayısını dahi hatırlayamadığım, adını dahi ilk defa duyduğum testler yaptılar. Sonunda geçirdiğim beyin kanaması sonucunda boyundan aşağısının felç olduğunu, ve bir daha asla konuşamayacağımı söylediler... Bu.. Bu hayat mı? yaşarken ölmek bu ! delilik!...

 

Ama Bir Ortopedist olan kardeşim ve bir Beyin Cerrahı olan sevgili karım bunu bir safsata olarak görüp kolları sıvadılar. Aslında ikisi de beni kendi çalıştıkları hastaneye naklettirmek isteseler de durumum ona müsaade etmiyordu tabii.. 

 

1 Hafta.. 1 hafta önceden göz açıp kapayıncaya kadar geçerdi, ama şimdi bir asır gibi geliyor bana. Böyle Var olmaktansa yok olmayı istiyorum çoğu zaman.

 

"Abi? ne zaman uyandın" diyor henüz gözlerini açan uyku sersemi kardeşim. Bilmiyor ki uyuduğumda da uyanık olduğumdan daha çaresiz hissettiğimi. 

 

"Sen takma bunların söylediklerini" diyor ciddiyetle. "Şu makineler olmasa hemen alır götürürdüm seni burdan" diyor sonra yavaşca elimi tutarken.Elimi tuttuğunu görmesem hissetmem halbuki.. Ama, ama hissetmiştim. Komada, uyanmadan hemen önce hissetmiştim.

 

"Veysel.." diyor diğer yandan varlığına hayranlık duyduğum kadın. "Birşey mi oldu ?" diyor telaşla. Ne çok önemsiyorlar beni.. Hakettim mi peki ben bu kadar sevilmeyi.. 

 

——————————————————

 

"Yenge ben bazı hocalarımla konuştum da dün gece, bi profesör var, onun yurtdışında da klinikleri varmış sanırım, yeni tedaviler geliştiriyorlarmış." dedi Veysel. 

 

"Onunla konuşmaya gideceğim. Sen, abimin yanında kalırsın değil mi ?" 

 

"Kalırım da" dedi Elif sıkıntıyla. "Aslında burası ona pek iyi gelmiyor gibi Veysel. Buradaki doktorlar da zorluyor Kenan'ı hastaneden çıkaralım diye. E bizim hastane ile konuşayım dedim, hastanede yapılacak bir şey yok diyorlar. Ne yapacağız biz?"

 

"Ben bi profesörle konuşayım da, sonrasına bakarız."

 

——————————————————

 

"Bak biz yanındayız sevgilim, sen içini rahat tut." diyor tüm sevecenliğiyle. İpek gibi saçları, yeşilin maviyle harmanlandığı o güzel gözleri, her zerresiyle kusursuz bir güzelliğe sahip olan hayatımın aşkı. Yapabildiğim tek şey bakışlarımla ona onu sevdiğimi söylemeye çalışmak. Başka bir şey gelmiyor elimden. 

 

Rahatça kıvrılıyor yanıma. Zaten oldukça zayıf olduğundan zorlanmıyor bunu yaparken.

 

"Nasıl tanıştığımızı hatırlıyor musun?" diyor başını göğsüme yerleştirirken. Elimde olmadan hayatıma bu güzel kadını dahil eden o anlar doluyor zihnime.

 

——————————————————

 

Kenan her şeyden uzaklaşmak istediği bir anda daha yeni keşfettiği sığ bir koya yüzmeye gitmişti. Pek de kimse olmazdı oralarda. Denizin derin sessizliği içindeydi. Çok geçmeden bir ses duyduğunu sanmış ve kafasını denizden çıkarıp etrafına bakınmıştı. Ama kimseyi görememişti. Tam yanlış duyduğunu düşünüp yeniden dalacakken görmüştü. Biraz uzakta çırpınan biri vardı.

 

Var gücüyle yüzmüştü onu kurtarmak için. Onu görebildiğinde daldı suya yeniden. Su yutmuş, ve kendinden geçmişti. Onu kollarına alıp kıyıya çıkarmıştı Kenan. Nabzına baktı önce. Nabız alamıyordu. Gereken ilk yardımı yapmıştı bir süre Ne kadar süre geçtiğuni bilmese de Genç kadın öksürerek yuttuğu suları boşaltırken derin bir nefes vermişti. 

 

Elif biraz daha kendine geldiğinde sıkıca sarılmıştı Kenan'a. Korktuğu belliydi. "Kurtar beni, bırakma lütfen." dedi bir yandan öksürürken..

 

Sonradan konuştuklarında anlamıştı asıl olayı. Elif'in çok çabaladığı ama kurtaramadığı bir hastasının yakını psikopatın tekiydi ve günler sonra işe giderken onu bayıltmış ve denize atmıştı. Elif birkaç saniyeliğine kendine  gelip çırpınabilse de sonrasında bilincini yeniden kaybetmişti..

 

O gün Kenan onu karakola götürmüş, oradaki polisler ikisinin de ifadesini almıştı. Elif'e önce kuru giysiler almış sonra da onu evine bırakmıştı arabasıyla. 

 

Günler sonra aynı hastanede tekrar karşılaşıp yeniden konuşmaya başlamış, tanışmış, ve birbirlerine gönül vermişlerdi.

 

——————————————————

 

"O gün sen beni kurtarmıştın" dedi Elif gülümseyerek. Şimdi de ben seni kurtaracağım. Hem, kardeşin de yanımda." dedi yeniden uzunca alnımdan öperken. Utanıyordum böyle olmaktan. Yemek bile yiyemiyordum. Şu an için serumla damardan ilaçlarla besliyorlardı beni. Ondan sonrası da sıvı mamalarla olacaktı... Bu yaşadıklarımın devede kulak olacağını nereden bilebilirdim ki? 

 

——————————————————

 

O gün Veysel geldiğinde hastaneden çıkışımız alınmıştı. Buradan oldukça uzak olan evime - karımı gelinliğiyle kucağımda sokmam gereken evime- gitmiştik ambulansla. Yine ambulans görevlileri tarafından bir sedye ile eve çıkarıldım. Daha öncesinde benim için hazırlattıkları odadaki lüks hasta yatağına yatırıldım.. Artık bir saksı gibi öylece hareketsiz ölmeyi bekleyecektim demekki. Kardeşim ve Hayat arkadaşım da kesmişti ümidi benden.

 

——————————————————

 

"Veysel, ne yaptın? Soramadım da o hengamede .ne dedi gittiğin profesör." dedi Elif.

 

"Diğerleri ne dediyse onu dedi" dedi Veysel gözlerini bir çırpıda silerken. "Ama pes etmeyeceğim. bulacağım bir yolunu."

 

İkisi için de tüm çareler tükeniyordu, ikisi de ne yapması gerektiğinden emin değildi.

 

——————————————————

 

Uzun zamandır hastanedeydim. Çok uzun zamandır. Yatak yaraları olusmaya başlamıştı vücudumda.Hasta yıkama yatağını şişirip dikkatlice yıkamıştı beni. Gözlerinde en ufak bir tiksinti ifadesi de yoktu üstelik. 

 

Elindeki traş fırçasıyla iyice köpürttü kabın içindeki solüsyonu. Sonra dikkatlice aylardır dokunulmamış ve birbirine karışmış sakallarıma sürdü. 

 

Jileti dikkatlice sıyırdı . Bunu yaparken bir yandan da ninni gibi sesiyle konuşuyordu benimle. 

 

"Bana traş olmayı ilk sen öğretmiştin. Hatta ilk traşımı sen yapmıştın" dedi gülerek. O kadar güvende hissediyordum ki kendimi şu an mışıl mışıl uyuyabilirdim o huzurun sesinde. Ama yine de dikkatle izledim kardeşimin her hareketini. Hayatıma anlam katan artık sadece gördüklerimdi. Kardeşim ve Sevdiğim kadın. 

 

"Ohh. Mis gibi oldu" dedi tıraş ettiği yanaklarıma traş sonrası losyonu yedirirken. Sonra da iki yanağımdan da doyasıya öpmüştü. 

 

"Hani biz küçükken tatile gitmiştik. orada oynarken her yerimizi çamura bulamıştık." dedi gülümseyerek. "Çok kızmıştı annem, bağırmıştı bize . Tabii ben daha küçüğüm, sen banyoya gittin. "Gel" dedin bana. "Ben seni de yıkarım. Annem sana kızmasın" dedi başımdan aşağı yavaşca suyu dökerken. 

 

"Biz küçükken hep beraber uyurduk. Ben ayrılamazdım senden, sülük gibi yapışırdım sana." dedi göğsümü yavaş hareketlerle sabunlarken. 

 

"Büyüdük belki, birbirimizden uzaklaştık. Ama ben biliyorum, ne sen beni sevmekten vazgeçtin, ne de ben. Biz, sadece biraz büyüdük o kadar." dedi anlayışla. 

 

"Büyümeyi hiç sevmedim ben abi" dedi Veysel kollarımı yıkamaya geçtiğinde. elimi sıkıca tuttu. "Bazen de çocuk olmak gerek." dedi uzun uzun öperken. Sonra devam etti tûm narinliğiyle. Hissetmeyeceğimi bildiği halde hareketleri canımı yakmaktan korkarcasına yavaştı. 

 

"Bende!" demek istedim avazım çıktığı kadar. "Bende hiç sevmedim büyümeyi." demek istedim. "Çocuk olalım. Anlamsızca koşturalım bahçede.Saçma sapan oyunlar bulalım." diyemedim kardeşime. "Ben çocuk olmayı özledim, mutlu olmayı, gerçekten o mutluluğu yüreğimde hissetmeyi..

 

" İşte bitti!" dedi neşeyle. Gözlerinin mavisi parıl parıldı. "Aslında sakal traşını banyodan sonra yapmam gerekiyordu, ama biliyorum, senin cildin hassas. Bu losyonlar felan hep alerji eder sana. O yüzden traşını hep banyo etmeden önce olursun. " dedi sevecen bir sesle "Şimdi vücudundaki yaralar için kremlerini süreyim, sonra da kıyafetlerini giydireceğim tamam mı ?" dedi Veysel güler yüzle. Gözlerim dolu dolu olmuştu. Bunu da yine kardeşimin birden beni alnımdan öpmesiyle anlayabilmiştim.

 

"Şşşt.Abi, yapma ama" dedi uzun uzun öperken. Onun varlığı en büyük armağanlarımdan biriymiş meğer nasıl fark edememişim.

 

Kaç dakika geçti bilmiyorum, saat kavramını kaybedeli çok oluyor. Kardeşim kıyafetlerimi de aynı özenle giydirdikten sonra beni dikkatlice yatağıma yatırdı.

 

"Dinlenmek ister misin biraz?" dedi ellerimi tutarken. En ihtiyacım olan şey buydu belki de , o kadar yorulmuştum ki. 

 

"Müzik açayım sana. Sen seversin müzik dinleyerek uyumayı " dedi Veysel telefonumdan bir müzik açıp baş ucuma koyarken. Odadan çıkmadan önce yine öpmüştü alnımdan uzunca.

 

"Kendini suçlama olur mu?" dedi gözleri ışıl ışıldı kardeşimin. "Biz yeniden o mutlu günlerimize geri döneceğiz abi. Sen şimdi güzelce uyu."

 

Kardeşim odadan çıktığında sessizce yumdum gözlerimi. Kendimi çalan müziğin melodisine bırakmak iyi gelirdi her zaman. 

 

"Yağmur yağar, ıslanırsın vay aman

Güneş doğar, kaybolursun vay aman

Ay ışığı, der durursun, vay aman

Yakamozsun sen

 

Sessiz sessiz ağlar gibisin vay aman

Zaman geldi, gidecek misin, vay aman

Bırak ay gitsin sen kal bu gece, vay aman

Umudumsun sen"

 

Peki ya yakamoz neydi? Bir hikayesi var mıydı yakamozun ? Kim bilir...